Hayır, hayır, yalan söylüyorlar bize. Bilgi çağı değil bu, kocaman yalanların çağı. Yalanların dev boğa yılanları gibi boynumuza sarıldığı bir çağ. Ne 2. Dünya Savaşı’nda vardı böylesi, ne de soğuk savaşın çarpışan zıtlıklar dünyasında.
“Bilgiye artık herkes ulaşabilir” dediler. (Yalan haberler? Holdingeşmiş medya? Sansür?)
“Teknoloji her yerde”, dediler. (Kahvehanede kablosuz bağlantı? Telekulak? Videogöz?)
“Hak var, hukuk var”, dediler. (Münferit olaylar? Çocuk mahkemesinde kocaman katiller?)
Hepimiz, topluca, standartlarla hizaya getirildik, farkına bile varmadık. Sıradan olmamız için bütün yollara kırmızı halı serdiler, ki biz, kendimizi seçeneklerimizin hiç olmadığı kadar çok olduğunu düşündüğümüz, 100 metre arayla açılmış alışveriş merkezlerinde, paralarımızı havalara savurarak, canımızın istediği her şeyi satın alabileceğimizi düşündüğümüz bir dünyaya adım attık.
Egemen anlayış ne derse, onu yaptık, “okuyun” dediklerini okuduk, “giyin” dediklerini giydik. Ne düşünmemizi istiyorlarsa, onu düşündük. Güdüldük, beslendik, ve şimdi de semirmiş bahar kuzuları gibi kıyılıyoruz çelik makinelerde.
Çocuklarınıza bu eğitimi verin, dediklerinde dinledik. Yeni “agu” demeye başlayan bebeleri, koşup İngilizce öğreten okullara verdik. Obez değil, şişmansınız dediler , inandık. Anne değil, kadınsınız dediler, hak verdik. Kariyer dediler, kadının çalışma hakkı dediler, güç mücadelesi içinde erkekleri ezen, yalnız yaşlanan kadınlar olduk. Ezilmeyenleri, direnenleri sokak ortasında kurşunla(n)dık, bıçakla(n)dık. Sanal dünyalarda sosyalleşin dediler, eşlerimizi ve çocuklarımız bırakıp, gerçek olmayan figürlerin peşinden koştuk. Kah cariye gibi hissettik, kah mazlum aldatılmış kadın. Başımıza gelmeyenleri her an yaşayabileceğimizin tedirginliği ile güvercinler gibi ürkekleştik. Artık yaşam koçu olmadan karar alamayan, kuantum yapmadan yemek yiyemeyen, kanser olacağız korkusuyla bilinmedik yüz çeşit otların suyunu karıştırıp içmeye çalışan kadınlar olduk. “Balık, denizde olduğunu bilmez”, misali, nerede olduğunu, neden var olduğunu, hayat amacını unutmuş insan yığınlarına dönüştük.
Ne zaman uyanacağız bu karabasandan?
Kim gelip kaldıracak bizi kurgu mahsenlerinden?
Bayanlar, baylar, uyanın!
Kendi kaderinizi biçimlendirdiğinizi, hem aklın hem sezgilerin bize yol gösterdiğini unutmayın. Gerçeği görmek isteyen gözler ve kulaklar için her an yanıbaşımızda mucizeler yaşıyoruz. Sadece çemberimizi cesaretle kırmak, en azından bir çatlak açmak için neyi bekliyoruz?
İnsan kendine dönüp bir bakmalı. İnsan, kendini bilmeli. Hayatını gözlerinin önünden film şeridi gibi geçirmeli. Ölmeden önce, bu filmi izlemeli….
Sevgilerimle.
İpek Gökbel