Benim çocukluğumda şeklinde bir giriş cümlesi ile sanki çok uzun yıllar önce doğmuşum imajı vermek istemesem de kendi çocukluk yıllarıma göre günümüzde çalışan kadın sayısı daha fazla. Eğitim seviyesi arttıkça kadının iş hayatında ki rolü de artıyor. Tabi bir de buna mevcut ekonomik şartları eklersek kadının çalışması pek çok aile için zorunlu hale geliyor.
Kadının çalışması, ekonomik özgürlüğünü eline alması hem maddi hem de manevi açıdan oldukça önemlidir. Çalışan kadın kendi ayakları üzerinde durabildiği sürece daha güçlü olacaktır, bu tartışılmaz.Ama benim şimdi anlatmak istediğim çalışan kadın değil. Çalışmayan, “ev hanımı” diye tabir edilen kadındır ki ev hanımı tabiri bana oldukça ters gelmektedir. “Ev hanımı” denildiğinde gözümün önüne köşkte yaşayan, zengin, evinde çalışanları olan ve çalışanlar tarafından “evin hanımı” şeklinde hitap edilen kadın geliyor. Gel gör ki bizim ev hanımı olarak tanımladığımız kadın evi çekip çeviren, bütün işlerini yapan, çocukların bakımı, eğitimi ile ilgilenen her ne kadar çalışmıyor olsa da aslında yirmi dört saat görev başında olan kişidir. Bir nevi aslında kadın gizli işçi oluyor. Ev hanımı işlerinden arta kalan zamanlarda da kendisi gibi ev de olan kadınlarla buluşup sosyal hayatını gerçekleştirir.
Benim sizlerle paylaşmak istediğim aslında tam olarak bu grup da değil. Bir grup ev hanımı tanıyorum. Daha doğrusu annem ve arkadaşlarından bahsetmek istiyorum. Yaş itibariyle (burası hassas mevzu, kadınların yaşı mevzu bahis yapılmaz) şöyle toparlayayım, hepsi çocuklarını okutmuş evlendirmiş hatta torun sahibi olmaya başlamışlar. Ama emin olun ki onlardaki enerji ve hayat sevgisi pek çok gençte maalesef yok. Bu hanımlar pek sık bir araya geliyorlar. Ama öyle toplandıklarında aman dedikodu yapalım, yiyelim içelim akşam olsun evlere dağılalım demiyorlar. Hepsi ayrı bir elişi ile uğraşıyor. Ahşap boyama, rölyef, cam boyama… Bunlar benim aklımda kalanlar. Bir de örgü var tabi. Hanımlar bir araya geldiklerinde her biri yaptığı işi ortaya çıkarıyor, birbirlerinden fikir alıyorlar, usta olan çırağa öğretiyor, çıkarılamayan bir örgü modeli var ise kafa kafaya verip, uğraşıp modeli çıkarıyorlar. Yaptıkları bu elişlerini de eşe dosta hediye ediyorlar, kendileri kullanıyorlar. Karşılığında maddi bir kazançları olmasa da kendilerini dinç tutuyorlar, bir şeyler üretiyorlar.
“Ev Hanımı” olmak (kimilerine göre) gezip dedikodu yapmaktır, ibaresini benim tanıdığım kadınlar gayet güzel çürütüyor. Yanlış anlaşılmasın bunu sadece erkekler söylüyor demiyorum çalışan bazı kadınlarda çalışmayan kadını bir alt sınıf görme gibi bir durum var (kadın kendi cinsine karşı acımasız olabiliyor). Ben onların enerjilerine ve yeni bir şeyler öğrenme azimlerine hayranım. Biliyorum ki böyle pek çok kadın var, ev işlerinden arta kalan zamanlarında kendisine sosyal bir uğraşı belirleyip kursa giden, kendisini geliştiren, hayal gücü ve yeteneği ile bir şeyler ortaya çıkaran.
Çalışıp çalışmamak kişinin kendi seçimidir ve çalışmıyor olmak kişiliğimizde eksi bir değişiklik oluşturmaz. Ama bir şeyler yapmak, üretmek kişisel gelişim için önemlidir. Bundan maddi bir kazanç elde etmeseniz de üretin, kendiniz için üretin. Kadın dünyaya bir canlı getiren kutsal bir varlık ve onun elinin deydiği her şey kendinden bir parça taşır. Çalışabiliyorsanız tabi ki çalışın ama çalışmıyorsanız mutlaka bir şeyler üretin.