son kez güneşi soyunup gözlerinden
	
	bir yıl daha kopardı zamanın eteğinden
	
	
	
	yaşlı yorgun kambur gövdesiyle
	
	kurt yemiş kütük gibi devrilirdi tükenmişliğe
	
	ve yüzüne kapanırdı kapılar
	
	istemsiz düşerdi
	
	tarihin küf kokan mahzenine
	
	
	
	üzülmezdik üstelik
	
	törensiz gönderirken eski yılı
	
	güle oynaya çiçekli kundak biçerdik
	
	portakal kokularıyla gelirdi yeni yıl
	
	kar gülüşlü öperdi gözlerimizden
	
	
	
	sobanın kızaran yüzünde kestane közlerdi annem
	
	ateşe düşmüş orman gibi yanarken tenimiz
	
	yemyeşil orman büyütürdük içimizde
	
	salkım saçak umut yağardı dallarımızdan
	
	
	
	tombaladan çıkardı çocuksu sevinçlerimiz
	
	dilimizde eriyen
	
	bir tas pekmeze bandırılmış kar gibiydi
	
	ertelenen düşlerimiz
	
	
	
	bakışlarımızı saplarken beyazcama
	
	biraz da zeki müren dinlemekti yeni yıl
	
	hüzzam bir şarkının büyülü tınısıydı belki
	
	belki de belden kıvrak dansöz nağmeleri
	
	
	
	siyah beyaz masallar dökülürdü gecelerimize
	
	bilmem kaçıncı hükümetin sözcüleri
	
	yeniden yama yapıp utanmayan vaatleri
	
	örterlerdi kapanmayan yaraların üstüne
	
	
	
	baruta bulanmış tuz basmaktı çaresizliğimiz
	
	kurşun damıtan güvercin kanatlarına
	
	
	
	bitmeyen kanlı savaşlar taşınırdı buzullar ülkesinden
	
	binlerce umut ağacının ışıltılı gölgesine
	
	noel baba'nın kırmızı çuvalından
	
	katmerli acılar düşerdi çocukların göğsüne
	
	
	
	akçeli haberlere katıktı gözyaşları
	
	son dakikalarla yarışırdı canlı yayınlar
	
	salyalı dillerde zafer taşınırdı
	
	gülen ayvalar ülkesine
	
	
	
	yine sancılı çığlıklara saplanıyor adımlarımız
	
	biz, biz oluyoruz korunaksız sığınağımızda
	
	zaman, kendine zamansız gömüyor bedenlerimizi
	
	giz oluyoruz karanlığın korkulu gözlerine
	
	
	
	-oysa, barışa ne kadar da susamıştı kar çiçekleri-