Kadına yönelik şiddet hakkındaki sokağın görüşü, kadının dayağı hak edip etmediğiyle ilgilidir. Kimine göre kadın kaşınır(!) Ve şiddet görür. Oysa makul bir değerlendirme yapılırsa, şiddetin hiçbir türünü ve yönünü haklı çıkaracak mazeret olamaz. Dolayısıyla şiddet görmüş bir insanın, bunu hak ettiğini düşünmek ciddi bir bakış açısı problemidir. Bu bakış açısı şiddetin toplumsal boyutunu ifade eder ve vazgeçilmesi gereken bir anlayıştır.
Bu bakış açısına örnek olarak çok sayıda erkek söylemine rastlarız. Bu cinsiyetçi tutum, erkeğin kendi cinsini koruyup kollama içgüdüsü olarak yorumlanabilir.
Ancak kadınların da buna benzer açıklamalar yapması durumu zorlaştırıyor. Bu, söz konusu mantığın içselleşmiş halini gözler önüne seriyor. Hem de Hülya Avşar gibi, Türkiye’de kendi ayakları üzerinde durabilen, güçlü bir kadından bunları duymak sarsıcı…
Hülya Avşar “Aile İçi Şiddete Son” kampanyası kapsamında düzenlenen kermeste gazetecilerin sorularını yanıtlarken işte bu tip ifadeler kullandı. “Sadece erkekler dövüyor diye bir şey yok, kadınlar dayak yiyor gibi geliyor bana...” sözlerinde ne demek istediğini anlamak için söyledikleri arasındaki diğer ifadelere de bakmak gerek. “Kadının kaşınanı var, kaşınmayanı var, haksız yere dayak yiyeni var...”
Demek ki kadın da ‘kaşındığı’ vakit dayağı hak edebiliyormuş! Peki, nedir bu kaşınmak? Ne yapar da kaşınır kadın? Bu noktada yine toplumun kadına yüklediği roller ve itaat etmesi gerekliliği ön plana çıkıyor. Kadın itaat etmediği zaman, genel toplum anlayışına göre dayağı ‘hak ediyor’ çünkü. Ve sorunun çözümünü sunuyor Hülya Avşar ve şunları söylüyor. “Akıllı kadın dayak yemez.”
Kadın ‘akıllanırsa,’ erkeğine ‘itaat’ ederse, dayaktan kurtuluyor yani. Aile içi şiddetin sebeplerinin erkeğin üstün olma arzusunda yattığını bilmeden söylenen sözler… Ya da bilip de yüzeysel, derinlikten uzak bir bakış açısıyla yapılan garip analizler… Ekonomik özgürlüğüne sahip olmadığı için gördüğü şiddeti sineye çekip susmak zorunda olan kadına akıl vermek de bir hata tabii ki. Katıldığı kermesin geliri işte bu zor durumdaki kadınların yararına… Farkında mı? Şiddet gördüğü halde evinden kopamayan kadına bir el uzatmak bu kermesin amacı… Böyle bir etkinlikte “kadın akıllı olursa, dayak yemez” demek, açık sözlü olacağım derken, ayarı tutturamamaktan başka bir şey değil.
Kadına yönelik olarak işlenen tüm suçlarda, ilk zanlı olarak mağdur kadını görmek, mevcut olan sorunun temelini oluşturuyor. Kadının dekoltesi, kadının ‘tahrik’ gücü, kadının dırdırı, kadının özel hayatı gibi detaylar, ona yönelik suçların cezalarında belirleyici unsurlar bu ülkede. Hülya Avşar’ın ifade ettiği bakış açısı da bu unsurlardan türüyor.
Dayağı hak etmek ya da hak etmemek gibi iki ayrı durumun, insani bir bakış açısında yeri yoktur ki. Çünkü şiddet, kimsenin hak ettiği bir şey değildir. O yüzden çağdaş toplumlar, her suçta olduğu gibi şiddet suçlarına yönelik ceza yasaları geliştirmiştir. Hiçbir çağdaş toplum, “kadın akıllı olsaydı da dayak yemeseydi canım” şeklinde bir kararı içinde barındırmaz.
“Akıllı olmak” fiilinin anlamı da çok geniş… Neye göre akıl? Kim belirliyor bu aklın sınırlarını? Bir kavga öncesinde tarafların birbirlerine “akıllı ol” diye bağırmalarındaki “akıl” neyi ifade ediyor?
O akıl, susmayı ve itaat etmeyi ifade ediyor işte. “Kadın akıllı olursa, dayak yemez” cümlesinde toplumun anladığı da o yüzden kadının itaat etmesi gerekliliğidir.
Hülya Avşar, eğitimin önemini de vurgulamış. Katılmamak mümkün değil. Ama önce kendisinin Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri hakkında geniş bir eğitim programına dâhil olması gerekiyor.
Doğan Özcan