Toplum olarak şiddet dediğimiz anda aklımıza ilk gelen sözcük “dayak” , maalesef ki! Ama işin iç yüzü öyle değil. Şiddet denilen olay sadece dayak demek değildir. Uygulanan psikolojik baskının, yıldırmaya çalışmanın adı da şiddettir. Yolda yürürken karşılaştığınız, duymak zorunda kaldığınız, birebir size yönelik olarak kurulmuş çirkin cümlelerin adı da şiddettir. Toplu taşımada uğradığınız fiziksel tacizin adı da şiddettir. Tecavüz ki kadına uygulanan en büyük şiddettir.
Hayatındaki pek çok zorlukla mücadele etmek zorunda kalan birer birey olan kadınlar arasında bu şiddetin hiçbirine rastlamayan var mı ki? Her kadın günlük hayatında mutlaka bir çeşit şiddete maruz kalıyor maalesef, farkında olarak veya farkında olmadan. Ve maruz kalınan bu şiddetin neticesinde yaşanılan travmalar da bireysel olarak farklılıklar gösterebiliyor. Şiddetin boyutu ne denli büyük olursa yaşattığı travma da o denli ağır ve kalıcı oluyor. Şiddetin ne olduğunun tam bilinmesinden ya da toplumda karşılaşılan tepkiler sonucunda da şiddet mağdurları yaşadığı travmaları da ruhunun derinliklerine gömmeye çalışıyor, susarak.
Belki de güvensizlik neticesinde susturularak. Çoğu şiddet mağdurunun konuşmadığının belki de konuşamadığının bilindiği bir toplumda yaşıyoruz. Hiç soruyor muyuz, neden konuşmuyorlar ya da neden konuşamıyorlar? Aslında neler yaşadılar? İçlerinde nasıl fırtınalar koptu? Ve nasıl devam edebiliyorlar, kaldıkları yerden? Hatta devam edebiliyorlar mı sahiden ya da rol mü yapıyorlar? Hayata nasıl tutunuyorlar? Hiçbirini bilmiyoruz. Bilemiyoruz.
Farkında olmadan ya da kasıtlı olarak susturduğumuz için. İşimize böyle geldiği için. Toplum olarak, kadının bilinçlenmesine engel olarak, çıkarlarımızı daha iyi koruduğumuzu görebildiğimiz için. Aslında farkındayız çoğumuz, kadınların omuzlarındaki yükün ne denli ağır olduğunun. Yuvayı neden dişi kuşun yaptığının farkındayız. Farkındayız da, dediğim gibi işimize böylesi daha çok yaradığı (!) için farkında değiliz. Toplum olarak duyarsızlaştık sanırım, çıkarlarımız ve bencilliğimiz uğruna. Sadece kadın erkek olarak söylemiyorum, birer insan olarak duyarlılığımızı yitirmişiz biz.
Toplumun duyarlılığını yitirdiği bu nokta da iş, yine pek çok konuda yalnız başına kendi kendine yetmeye çalışan ve çoğu zaman da aslında bunu başarabilen kadının, bizzat kendisinde bitiyor. Bumerang yine dönüp dolaşıp kadına dönüyor. Fakat arada ufak bir farklılık var ki o da kadının bu defa şiddete maruz kalmış olması. Farkında olarak ya da farkında olmadan. Farkında olmadan diyorum, çünkü çoğu kadın, en başta da belirttiğim gibi şiddeti sadece dayaktan ibaret sanıyor, yaşadığı yoğun temponun verdiği yorgunlukla ya da sadece ve maalesef ki bilinçsizlikten, uğradığı şiddetin çoğu zaman farkında olmuyor. Kadının asıl görevi de burada kadına başlıyor, her zamanki gibi kadına çok iş düşüyor. Yaşadığımız onca yoğunluğun, üstlendiğimiz onca sorumluluğun, birey olarak kendini kabul ettirebilme uğraşımızın yanı sıra, kadın olarak bizler, uğradığımız şiddetin farkında olabilmek ve bu şiddete tekrar maruz kalmamak adına bilinçli olmalı ve çevremizdeki diğer kadınları da bilinçlendirmeliyiz. Yapmamız gereken tek şey daha bilinçli kadınlardan ibaret bir toplum oluşturabilmek. Evet, kadına yönelik şiddetin durdurulması adına büyük rol erkeklerin ancak, biz kadınlar da üzerimize düşeni yapmalıyız. Toplumun bencilleştiği noktada birer birey olarak bilinçlenip, varlığımızı ortaya koymalıyız. Unutmayalım ki aslında çoğu zaman fark edilmese de bizler toplumun kalbiyiz, taşıdığımız ve üzerimize aldığımız tüm sorumlulukların altından hakkıyla kalkabildiğimiz için. Bizler bilinçli olursak daha bilinçli bir toplum gelecektir arkamızdan.
Şimdiye dek yaşadıklarımızı gözden geçirerek bundan sonra yaşayacaklarımız adına bunca sorumluluğun altından kalkabilecek güçte bir farkımız olduğunu ve bu farkımızın farkında olmamız gerektiğini unutmayalım. Farkımızın farkında olabilmemiz için daha bilinçli olmamız gerektiğini ve bilinçli ve mutlu bir kadın varlığının arkasından daha güçlü bir toplum getireceğini de.
Yapmamız gereken, daha bilinçli kadınlar olarak hayata dokunmak.
Sevgiyle…
Başak Kaya