Kendimi bildim bileli hep sevmişimdir Pierreloti Tepesi’ ni. Her daim püfür püfür eser. Yazı ayrı güzel, kışı ayrı. Bir yaz günü sıcaktan bulanırken serinlemek için gittim. Bir Türk kahvesi eşliğinde Haliç’ i izledim kuşbakışı. Gelmişken etrafı gezindim. Tarihi kahvenin içinde bulunan hediyelik eşya dükkanını gezdim. Bazen gelen turistlerden nefes alınacak yer olmuyor. Tarihi küçük dükkanda hat sanatının güzel örnekleri, çini hediyelik eşyalar ve kitaplar mevcut. Ben de tüm bu güzelliklerin içinden Demetra Vaka’ ya ait “İstanbul’ un Peçesiz Kadınları” adlı kitabını aldım. Akıcı dili ve 1921 dönemi ile dönemin kadınlarını anlatan bu kitabı bir çırpıda okudum.
Kitap gerçek yaşam hikayelerinden, dönemin kadınlarının röportajlarından ve fotoğraflarından oluşuyor. Demetra Vaka, Yunan asıllı, 1877’ de İstanbul’ da doğmuş ve on yedi yaşındayken Osmanlı konsolosunun sekreteri olarak Amerika’ ya gitmiş. Orada bir Amerikalıyla evlenmiş. 1921’ de İstanbul’ a tekrar döndüğünde İstanbul’ un değişimini ve önceki dönemini kıyaslayarak anlatmış.
Yazarın Yunanlı oluşu, kitapta dönem dönem tutunduğu ırkçı yaklaşımlarla kendini belli ediyor. Konstantinopolis’ in halen Yunanlılarda olsaydı bu kadar harap ve bakımsız olmayacağını savunuyor. Çoğu kez Avrupa’ yı suçluyor. Özellikle savaş sonrası kadınların düştüğü durumu ve girişimci ruhlu kadınların, kocalarını savaşta kaybettikleri halde nasıl çalışıp ayakta durduklarını ve başka kadınlara iş olanakları sağladıklarını ayrıntılı olarak vermiş.
Tavsiye ederim.
İlknur Cantürk