Srebrenitsa, yani Bosna Hersek ya da Boşnaklar anne tarafından akrabalarım. Evet, ben de Boşnağım.
	On yedi yıl önce, İstanbula, gözyaşları içinde gelişlerini hatırlıyorum. Buradaki akrabalar evlerini, uzun süre açmışlardı. Çoğu genç erkek ve çocuklarıyla göç eden aileler, savaştan kaçmak için gelmişlerdi. Sırpların nasıl bir zulüm yaptığını duyanların çoğu, köylerindeki yaşamlarını bırakıp bir bavulla sığınmışlardı.
	
	Bir ömrü, bir bavula sığdırmak ne kadar acı… Aradan on yedi yıl geçmesine rağmen
	bulunamayan kayıplar… Duruma, ister vahşet ister katliam, ne derseniz deyin; hiçbir
	sözcük, hiçbir isim veya verilmek istenen anlam yaşananların acısını anlatamaz.
	İstanbul’ da kaldıkları sürece gözlerinden yaşlar dinmeyen bu insanlara, yaşadıklarını
	kim, nasıl unutturabilir? Her zaman olduğu gibi en çok yara alan kadınların evlat
	acılarını; eş, kardeş hatta kadın olduğu için yaşadığı cinsel saldırıların acılarını kim,
	nasıl unutturabilir? Lahey Mahkemesi mi, Avrupa Parlementosu mu yoksa Ratko
	Miladiç’ in yargılanması mı? Onlara, kim geri getirebilir kaybettiklerini? Hiç kimse…
	
	Tek suçları Müslüman olmak ve Avrupa’ nın ortasında yaşamak olan bu insanları
	kim geri getirebilir? Hiç kimse… Evet, Avrupa’ nın ortasında; bile bile, göz göre göre,
	sadece Müslüman ırkı Avrupa’ dan silebilmek için XX. yüzyılda yapılan bu zalimliğe ne
	derseniz deyin, bunu, gerçek olarak hiçbir zaman, hiçbir kimse anlamlandıramayacak.
	
	
	
	İlknur Cantürk