Kent ve kır arasındaki belirgin farklılıklardan biri kadın ve erkek ilişkileridir. Kırsal bölgelerde kadına sosyal alanda bir yer verilmez. Verilse de sınırını, büyük oranda erkekler belirler. Kırsal bölgelerde kadın ve erkek gizlice buluşabilir.
Bunun için türkülerimizde ve atasözlerinde yer bulmuş en güvenilir nokta samanlıktır. Çeşme başları ise daha özgür bölgeler olarak varlığını sürdürür. Daha ileri gidilecekse yine samanlıklar yetişir imdada. İşte bu yüzdendir ki, kırsal bölgelerde ilişkilerin evliliğe dönüşme süreci daha hızlı ilerler.
Ancak kentte durum çok daha farklıdır. Kadın ve erkeğin birbirini tanımasında evlilik şartı yoktur. Gezerler, tozarlar, sevişirler. Ancak yine de birçok özellik evlenince kendini gösterir ya, neyse… O da evliliğin gizemi olarak kalsın.
Kentin işlek caddelerinde; el ele çiftler, henüz hoşlanma aşamasında mahcup adımlı gençler, sevgili arayan erkek grupları, kendilerinden hoşlanacak erkekleri bulmak üzere yollara dökülen kızlar ve de bunların hiçbirine uymayan sadece sosyal hayatın parçası olarak ya da yoğun iş temposunun gerektirdiği mecburiyetten gezinen diğerleri… Kentin büyüsü…
İnsanlar evlenmeden önce çok seçenekli kentte biraz daha beklemeyi tercih ederler. Kırda ise seçenekler azdır ve biçilen roller sınırlıdır. Kentte evlenmek, anne olmakla sınırlı olmaz kadın için, ama kırda böyledir. Hatta kırda ne kadar erken yaşta olursa o kadar iyidir ki, çocuk yaşta evlendirilir birçoğu. Okuyup bilinçlenmesi, büyüyüp âşık olması, hayaller kurup peşinden gitmesi engellenir. Kızlar sevdiğiyle değil, aile büyüklerinin uygun gördüğü dengiyle evlenir. Ne kadar beceriklidir bu büyükler, aşk ve evlilik denklemleri kurmakta! Tecavüzcüsüyle evlendirilir kimi zaman genç kız. Daha 16 yaşında hamile bırakılmıştır. Devlet “cinayete teşebbüs” olarak görür kürtaj talebini. “Doğuracaksın” der. Ve genç kız eş olarak tecavüzcüsüne “denk” görülür. Asıl cinayetin bu olduğunu ne aile bilir, ne de devlet görebilir kıyımı.
Şüphesiz, kentte de yaşanabilir böylesi. Ahlak anlayışının, bekârete indirgendiği her toplum için bir yaradır kadın erkek ilişkileri. Maalesef, böyle toplumlarda, onlarca kadınla birlikte olmuş erkek, hayatında ilk erkek olacağı kadını arar. Kadınsa bekâretini sökük diktirir gibi “yenilemek” zorunda bırakılabilir.
Gerdek gecesi sonrası odanın kapısının önünde kanlı çarşaf ailecek beklenir. Kan yoksa çarşafta, işte o zaman kadının vay haline! Fıkralara da konu olmuştur bu garip olgu. Güleriz ağlanacak halimize. Kız bakire olmadığı için ilk gece kırmızı mürekkeple erkeği kandırmak ister ama yanlışlıkla yeşil mürekkep kullanır. Erkekse gecenin sonunda “kızlık zarı da neymiş, safra kesesini patlatmışım” diye sevinir. Ne yazık ki, erkeğin bir ilk geceden beklediği aşk ve tutku dolu bir sevişmeden ziyade, kanlı bir çarşaftır. Erkeğin cehalet oranına göre fıkrada da olduğu gibi yeşile boyalı bir çarşaf da kabul görebilir.
Yukarıda bahsettiğim olgu, kentlilik kültürünün iyiden iyiye hissedildiği bölgelerde daha az yaşansa da, kadın olmak yine de zordur bu ülkede. Erkek “hor vurup hormon savururken” toplum kadının hormonlarını yok sayar.
Kentte veya kırda, fark etmez; kadın, erkeğin gözünde hep biçilmesi gereken tarla olarak görülmeye devam edecek. Eğer topluma, hayatın her aşamasında cinsel eğitim verme konusunda acele edilmeyecekse…
Makalem hakkında, görüş ve önerilerinizi http://www.hayatadokun.net/?page_id=6 sayfasından bana iletebilirisiniz. Hayata Dokun ilke kararları gereğince kimlik ve iletişim bilgileriniz 3. Kişi ve kurumlarla paylaşılmayacaktır.
Sevgi ve Saygılarımla